Zor yazı (2007)/ Difficult Writing

[Aşağıdaki yazı, 1.2.2007 tarihli Nokta dergisinde yayımlanmıştı.]

Bir insan bütün canlılığıyla gözünüzün önündeyken, ölüm kavramı durmadan gelip bu görüntüye çarparak şimşekler çıkarırken, onun kaleminden çıkmış bir yazı üstüne açıklamalar üretmek fazlasıyla zor. Zor ama, aynı ölçüde de zorunlu. Hrant Dink'in ne dediğini anlamak istiyorsak elbette.
Gazeteci Hrant Dink'in "Türk düşmanlığı"yla suçlanıp hüküm giyen sözü, sekiz yazılık bir dizinin sonuncusundaki giriş paragrafından ibaret.
Dizideki diğer yazıları okumamış biri için, irkiltici bir paragraf gerçekten de bu. Diğer yazıları okumuş olanlar için bile, başvurduğu eğretilemeye özel bir dikkat, değişmecelere özel bir duyarlık gösterilmediği sürece, yine irkiltici olacaktır.
Dink'in eğretilemesi, dizideki altıncı yazının başlığıyla birlikte oluşuyor ve son üç yazı boyunca devam ediyor. Bu başlık şöyle: Ermeni’nin "Türk"ü.
Buradaki Türk sözcüğü, "gerçek anlam" denilen anlamının dışına çıkarılmış, özel bir anlama büründürülmüştür, tıpkı "Tanpınar'ın Bursa'sı" sözündeki gibi. "Tanpınar'ın Bursa'sı" sözündeki "Bursa" kavramı nasıl genel Bursa kavramından farklı ve anılarıyla, değerleriyle Tanpınar'a özgü bir imge ise, "Ermeni'nin 'Türk'ü" sözündeki "Türk" de bildiğimiz olağan Türk kavramı olmayıp, özgül, belirli bir imgedir: "Ermeni"nin gözündeki, soykırımın faili fikriyle belirlenmiş, kirden ibaret gibi görünen "Türk" imgesi.
Hrant Dink, ana konusu Ermeni kimliği olan yazı dizisinin bütününde bu özgülleşmiş "Türk" imgesinden söz ediyor. Her seferinde böyle tırnak içinde ve tekil olmak üzere. Bu imgeden değil de bildiğimiz olağan Türk kavramından söz etmek istediğinde ise tırnak kullanmıyor ve sözcüğe çoğul eki getiriyor: "Sonuçta Ermeniler’in bin yılı aşkın süre İslamla ve Türklerle yaşanmış bir biraradalığı mevcuttur. (...) Ermeniler ve Türkler birbirlerine bakışlarında klinik iki vaka durumundadırlar" örneklerindeki gibi.
Özetle, Hrant Dink'in yazı dizisinde Türk sözcüğü iki farklı biçimde ve iki farklı anlamda kullanılmış: Birincisi alışılmış, olağan anlamıyla, genellikle çoğul eki getirilerek, ikincisi ise, tırnak içinde ve tekil olmak üzere. Bu ikinci kullanımdan kasıt, yukarıda da belirttiğim gibi, ortalama Ermeninin kanına işlemiş, özel ve belirleyici bir "Türk" imgesidir.
Dink dizi boyunca bu kurguya göre konuşuyor: Ortalama Ermeni kimliğini bir beden, canlı bir organizma gibi kurguluyor ve bu bedende dolaşan kanın, ortalama Ermeni tarafından üretilen özgül "Türk" imgesinden oluştuğunu söylüyor. Kurguya göre "Ermeni"nin damarlarında "Türk" dolaşmaktadır ve bu, Ermeninin duyduğu nefretten ibaret, o nefretle kirlenmiş bir imge-kandır. Sonuncu yazının mahut paragrafında boşalmasından söz edilen kan, işte bu eğretilemeli imge-kandır.
Hrant Dink'in anlatımındaki zorluğu yaratan öğelerden birincisi bu özgül "Türk" imgesi, ikincisi "kan" sözcüğünün o güçlü olumsuz çağrışımı ise, üçüncüsü de "boşalma" fiilinin kullanımıdır.
Bu "boşalma" fiilinin üzerinde biraz duralım. Fiilin, şu örnekteki gibi kullanımlarını hatırlayalım: "Giden öğrenciden boşalacak ön sıraya, en arkadaki öğrenciyi oturtalım."
Öyle görünüyor ki Hrant Dink, "'Türk'ten boşalacak o zehirli kanın yerine" derken "boşalma" fiilini bu örnekteki anlamıyla kullanmıştır.
Başka bir deyişle, ortalama Ermeni'nin kimliğinin bir parçasına dönüşmüş olan özgül "Türk" imgesinden vazgeçilmesiyle boşalacak olan yere, tıpkı yukarıdaki iki öğrenciden boşalan ön sıra gibi, arkalarda kalmış olan "asil damarında mevcut" "temiz kan" konacaktır, diyor Hrant Dink. Buradaki "temiz kan"dan kasıt, kurgunun ve eğretilemenin bütün öğeleri göz önüne alındığında, nefretten arınmış, olağan insan kimliğidir.
Okurun söz konusu paragrafı yukarıda açıkladığım gibi okuması için, dizinin bütününü, özellikle de son üç yazıyı her tür önyargıdan arınmış bir dikkatle izlemiş olması gerekir. Aksi halde, çiğ bir Türk düşmanlığıyla karşı karşıya olunduğu fikrine kapılması olasıdır. Oysa böylesine bir ırkçılığın Hrant Dink'e en uzak düşünce olduğunu bilmek için onu bir yazar olarak izlemiş, okumuş olmak yeter.
Hrant Dink belli ki, kendisini yeterli ölçüde izlememiş ya da önyargılarından kurtulamamış bir okurun bu paragraftan çıkaracağı ilk anlamın yukarıda açıkladığım anlam olmayacağını düşünmemiştir. Her yazarın başına gelebilen bir durumdur bu: Siz kendi zihninizdekini yazdım sanırsınız, oysa sizin kastınızdan bütünüyle farklı anlamlar çıkaracak okurlar her zaman vardır.
Okurun görevi, metne ve yazara hakkaniyetli davranmaktır. Nesnel ve bilimsel yorum, metni cümle cümle değil, oluşan bağlam içinde değerlendirmeyi gerektirir. Bağlam, ilgili cümlelerin yer aldığı metinsel bütün demek. Örneğin, mahkemenin atadığı bilirkişinin bu dikkati gösterdiği, görüşünü bildirirken metnin genel bağlamını göz önünde bulundurduğu anlaşılıyor. Ne yazık ki mahkeme farklı yönde karar vermiştir.
"İroni, mecaz, eğretileme" gibi söz sanatlarına başvuran yazıların anlaşılma şansı düşüktür. Özellikle de işin içine önyargılar ya da eşduyum kıtlığı girince.
Yahya Kemal, "İnsan insanın ufkudur" demişti. Ufkumuza önyargısız bakmak insanlık görevimiz olsun.
___________________________________________



[The above article was first published in the daily Radikal of 19th August 2010, in turkish. Now I discover that the Hurriyet Daily News had it translated and published in english, without my consent. The translation needed some correction, I tried to make them, and you will find hereby that version of mine. -N. A.]


Was Hrant Dink an "enemy of the Turk"?


The state of Turkey keeps accusing slain Armenian-Turkish journalist Hrant Dink of "Turkish virulence". Dink had appealed at the European Court of Human Rights for being punished by the infamous Article 301 in the Turkish Penal Code. A detailed news story on the government's defense was published on Aug. 15. The government's accusation is almost identical: The accusation put Hrant Dink on the target.
Following his death, Nokta magazine wanted me, Feyza Hepçilingirler and Yusuf Çotuksöken to comment on what Hrant really wanted to say in his article. A dossier including our [articles] was published in the magazine's Feb. 1, 2007 issue. Just like the expert report submitted to the court, our analyses were pointing out the fact that it was a baseless claim.
Friends, acquaintances and readers of Hrant knew how nonsensical the claim was. "Enmity towards Turk" is racism and Hrant Dink is exactly the opposite. However, people who are not familiar with his writings, it was important to analyze the language he used; and that what we and the experts did.
Somehow, the court didn't take the expert into consideration and approved the accusation of being "foe of Turks." A few pathetic individuals were used and Hrant was killed with the excuse of writing such an article. And unfortunately, we wrote our interpretations and expressed our opinions after his murder.
Now, the pain is refreshed. The government reiterates the court's accusation. The defenses of the killers and of the government are based on a single accusation! Therefore, I have an urge to share with you what I wrote for Nokta magazine. It's titled:

Difficult writing

It is quite difficult to write on an article by a man whose image vividly keeps coming back as the notion of death strikes it and creates thunder. Difficult but necessary, it is; of course, if we want to understand what Hrant Dink really meant.
Journalist Dink's remark causing accusations of "[Turkish virulence]" is the entry paragraph of [the last piece in] an eight-article series he wrote. For a person who did not read the previous pieces, this is really a startling paragraph. Even for others [having read the previous pieces], it will still be startling unless one carefully reads, paying attention to metaphors and figures.
Metaphors by Dink appear in the title of the sixth piece in the series and continue in the rest. Title of the sixth article is "The Armenian's Turk." Here, the word "Turk" has a connotation, that is, it is used out of its first meaning; just like in the expression of "Tanpınar's Bursa", where Bursa is different from the real province of "Bursa" and is something special to Tanpınar with all its values and memories, a special symbol for the poet. Similarly, the word "Turk" in "the Armenian's Turk" doesn't refer to the concept of "Turk," but rather to a specific figure in the eye of the "Armenian". It is an image determined as the perpetrator of a genocide; a figure seen as nothing but dirt. Hrant Dink in the entire series focuses on Armenian identity, and mentions that special image of "Turk" by using each time quotation marks just like I do here. He doesn't use the quotation marks, however, when he wants to refer to the general meaning of the word and makes it plural, as in the following example: "In the end, Armenians have lived together with Turks and Islam for over a thousand year. (...) Armenians and Turks are two case studies for each other."
In summary, Dink, in this series, used the word "Turk" in two different ways and two different meanings: The first is the traditional concept of Turks, which is usually used in plural. The second is used with quotation marks and in singular. With the latter, "Turk", he meant, as I told above, an image who is penetrated in the blood of average Armenians, something special, something determinative. Throughout the series, Hrant Dink speaks accordingly: He considers the Armenian identity as a living organism, as a body, and says the figure of the "Turk" is the blood in the veins of an average Armenian. According to this fiction of his, the "Turk" is circulating in the veins of the "Armenian" and that "Turk" is nothing but the Armenian's hatred, or a figure-blood getting dirty by such hatred. The discharging blood, to which it is referred in the notorious paragraph of the last piece in the series, is but the aforementioned figure-blood.
If one of the problems in understanding Hrant Dink"s language is this special "Turk" figure, and the second is the strong negative association of the word "blood", the third problem posing a difficulty to understand is the use of the verb "to empty".
Let's dwell on the verb "empty" here. Let's first see how it is used in the following example: "Let's make the student in the back row sit in the front desk vacated (emptied) by the out-going student."
It seems that Hrant Dink uses the verb "empty" just like in the above example, when he writes "In the place of that poisonous blood to be emptied from the Turk ...".
In other words, the place which will be emptied of the specific figure "Turk" which is transformed into a part of the identity of an average Armenian, will be filled with the "clean blood of, in decent veins, of Armenians," just like the 'students and desk' example above. With the "clean blood" here, Hrant Dink refers to the identity of an ordinary man, given all the elements of the metaphor.
In order for readers to understand the said paragraph, they should read, without any prejudices at all, other pieces in the series, especially the last three. Otherwise, it is probable that a reader has the impression of facing a crude "enmity towards Turk". But such racism is far away from Hrant Dink and in order to know this, it is enough to read him as a writer.
Apparently, Hrant Dink failed to ponder about the details of the said paragraph that a reader who doesn't know him enough or who is having prejudices might read another meaning into it. Every columnist faces this: You think you write what you think, but what you mean might be totally different from what readers understand.
A reader's duty is to be fair to both the text and the writer. Objective and scientific interpretation requires an assessment of an article in its whole context and not in its word by word meaning. 'Context' here means the textual entity consisting of the totality of relevant sentences. For instance, the expert assigned by the court considered this entire context and expressed his opinion accordingly. But unfortunately, the court ruled otherwise.
Writings containing "irony, metaphors and figurative expressions" are less likely to be understood. Especially when prejudices or lack of commonsense exist.
Renowned Turkish poet Yahya Kemal had once said, "A human being is the horizon of the other." Let it be our duty to look at the horizon without prejudice.
___________________________________________