Mezopotamya Ajansı’nın sorularına yanıtlar
11.5.2020
1-15 Mayıs Kürt Dil
Bayramı vesilesiyle başlarken şunu sormak istiyorum; Dil nedir? İnsan için araç
veya daha doğru bir ifadeyle taşıyıcı mı? Biraz dilin oluşumundan ve öneminden
söz edebilir misiniz?
Dil bir iletişim
aracı olarak tanımlanırsa da insan dili bunun çok ötesinde bir anlam taşıyor.
İnsan dilleri iletişimin, öğrenmenin, düşünmenin, duygulanmanın ve her tür
kültürel tasavvurun ortamıdır. Kürtçenin büyük yazarlarından Mehmed Uzun’un bir
sözü vardı, mealen diyordu ki, “Benim anadilim Kürtçe, eğitim dilim Türkçe,
yazı dilim ise Kürtçe ve İsveççe olmuştur”. Bu söz, birey olarak dillerin
hayatımızda alabildiği yerleri çok iyi anlatıyor. Mehmed Uzun çok gençken
cezaevinde Musa Anter gibi bir yazarla bir arada kalmamış olsaydı, yazı dili
belki yalnızca İsveççe olacaktı. Ona Kürtçe okuyup yazmayı Musa Anter
öğretmişti.
Dillerimizin her
biri bir kök dilden türüyor, gelişip büyüyor ve şartlara bağlı bir ömür
sürüyor. Canlı varlıklar gibi dillerin hayatı da tamamen içinde doğup büyüdüğü
ve ömrünce karşılaştığı koşullara bağlı. Bugün bizde ve dünyada egemen olan
sosyopolitik sistem, Wallerstein’in dediği gibi “dünya sistemi”, orman
kanunuyla aynı biçimde çalışıyor, gücü yeten yetene. Diller de bu egemenlik
mekanizmalarının dışında değil ve siyasetin pençeleri altında. Vahşi sömürü
ortamları canlı türlerini bir bir yok ederken emperyal politikalar da dilleri
ve kültürleri yok ediyor. Gerçi dillerin sahipleri bilim sanat ve felsefenin
sunduğu olanakları değerlendirerek büyük canavara karşı durmanın yollarını
arıyor ve bazen de buluyor. Ancak bu çabalar çok büyük acılara ve uzun
zamanlara mal oluyor.
2-İnsanı oluşturan
dilin önemi biliniyor. Bununla birlikte şunu sormakta yarar görüyorum; Cumhuriyetin
kurulduğu aşamalarda halkların diline ve resmi dile ilişkin atmosfer nasıldı?
Yüzüncü yılına
ulaştığımız cumhuriyet devriminin aşamaları, savaşın ve yeni devlet kuruluşunun
da aşamalarıydı. 23 Nisan 1920’de Ankara’da toplanan mecliste Anadolu halklarının
geniş bir temsil imkânı bulduğu biliniyor. O süreçte çeşitli vilayetlerden
gelen milletvekillerinin serbestçe katıldığı tartışmalarda Türkçe dışındaki
dillerin temsil durumu da uzun uzun tartışılan konular arasında. Bir karara
varılamamış ve resmî dil konusuna 1921 anayasasında yer verilmemiş. Ancak ondan
iki yıl sonra, cumhuriyetin ilan edildiği gün, aynı anayasanın 2. maddesinde
yapılan 29 Ekim 1923 tarihli değişiklikle, resmî dilin Türkçe olduğu hükmü
getirilmiş. Gerçi Osmanlı İmparatorluğu’nda
da devlet işlerinde kullanılan dilin Türkçe olduğu 1876 anayasasının 18.
maddesiyle hükme bağlanmıştır. Ancak, toplumsal hayatta diğer diller de kullanılabilmiş,
basın yayın, kültürel etkinlikler, eğitim ve bilim göreli olarak serbest
koşullarda geliştirilebilmiş. Buna karşılık cumhuriyetle birlikte yeni devlet
kurulurken benimsenen kapitalist sanayileşme politikası bütün alanlarda tekçi
politikaların dayatılması anlamına geldi. Hiyerarşi ve asimilasyon adım adım
yol aldı.
3-Bilindiği üzere
öteden beri birçok dille olduğu gibi Kürtçeye de tahammül edilmiyor. Dili
koruma, geliştirme ve yaşatma çalışmaları çarpıtılıp terörize ediliyor. Kimi
yerlerde Kürtçe tabelalar sökülüyor, dil kursları veren derneklerin kapılarına
kilit vuruluyor. Bir bütün olarak baktığımızda Kürtçeyi inkar, imha ve asimile
etme uğraşı var. Aynı zamanda son süreçte oto asimilasyona da neden oluyor bu
durum. Bu eksende düşündüğümüzde nasıl bir fotoğraf çizebiliriz?
Temelde insan
toplumlarının ortak bir dile ihtiyaç duymaları gerçeği de var. Hangi toplumsal
birimi alırsanız alın, bir arada yaşamak ancak ortak bir dille mümkün. Avrupa
Birliği ülkeleri dahil hemen bütün devletler bu gerçek karşısında kendi
stratejileri doğrultusunda asimilasyon politikalarını devreye sokmayı tercih ediyorlar.
İnsanlar da kendilerinin ve çocuklarının selameti için gönüllü asimilasyon
yoluna girebiliyorlar. Daha güçlü, daha parlak, daha zengin hayatlar ve
kültürler, “geleceği olan” meslekler, geleneksel yapılara göre daha cazip, daha
çok arzu uyandırıcı olabiliyor.
Kanımca bunun
anlamı anadillerimizin değersiz olduğu, dillerimizden ve kültürlerimizden
vazgeçmek gerektiği değildir. Tam tersine, onların en değerli ve eşsiz ruhsal
varlıklarımız olduğunda kuşku yok.
4-Bütün bu
saldırılarla birlikte Ana dili Kürtçe olanlar dillerinden uzaklaştılar. Kimisi
anadili ile bir cümle bile koruyacak durumda değil. Özellikle yeni nesil,
çocuklar bu durumun en büyük mağdurları. Sokaklarda çocuklar oyunları Türkçe
oynuyor. Biraz da artık Kürtçe ev içine hapsedildi diyebiliriz. Bu durumundan
dolayı ciddi kaygılar mevcut bunun önüne nasıl geçilir? Neler yapılmalı?
En temel mesele değerler psikolojisinde yatıyor. Bu hepimiz
için geçerli. İngilizce karşısında Türkçeyi, Türkçe karşısında Kürtçeyi ikinci
sınıf bir dil gibi algılamanın bilimsel bir temeli olmadığı gibi, insani bir
yanı da yok. Bu noktayı ve ortak dil ihtiyaçlarımızı düşünerek, Birleşmiş
Milletler’in kültür ve eğitim kurumu UNESCO’nun yıllardır tüm dünya için
savunduğu üç dillilik hedefini gündemde tutmalıyız.
Birleşmiş Milletler
en güçlü devletlere bağımlı durumdayken UNESCO’nun böyle bir karar
alabilmesinin altında, dünyanın her yerindeki öğretmen örgütlerinin etkisi
yatıyor. Öğretmenler anadili sorunlarıyla en çok yüz yüze gelen meslek
kesimlerinin başında geliyor ve yıllardır eğitim bilimine uygun çözümler
öneriyorlar. Kanımca insan haklarını esas alan her birey, grup ve toplum,
ölçüsüz güç sahibi emperyaller karşısında UNESCO çerçevesinde ortaya konulmuş
olan meşru ilkelere dört elle sarılmalıdır. Tüm diller için var olma ve gelişme
olanakları sağlanmalı, her çocuk anadilinin dışlanmadığı bir ortamda büyümeli
ve eğitilmelidir. Herkes, 1) kendi anadilini, 2) yurttaşı olduğu ülkenin resmî
dilini ya da dillerini, 3) küresel ortak dili, öğrenme hakkına sahip olmalı.
İnsan haklarından biri olan eğitim hakkı bu şekilde tanımlanmalı.
Türkiye Kürtlerinin
pek çoğu gerçekte iki dil biliyor. Okuma olanağı bulabilenler buna üçüncü bir
dili de ekleyebilmiş. Bu durum Kürtler için başlı başına bir avantajdır. Zorlukları
aşmak gerçekte tüm toplumun elbirliği etmesini gerektiriyor. Herhangi bir dili
kusurlu konuşmaktan ya da yazmaktan da utanmayalım. Hatasız kul olmadığı gibi,
hatasız dil de olmaz. Elbette başta hayati konular olmak üzere hatasız olmaya
çaba gösteririz. Ancak aslolan, anlamak, düşünmek ve anlatmak
ihtiyaçlarımızdır.
Dilin barıştaki
rolünü de vurgulamak isterim. Barış dili, anadillerine saygıyla başlar.
Kürt Dil Bayramı,
konuşurlarına, yazarlarına, emekçilerine, kutlu olsun.